Rüya Nedir?
Rüyalar, uykunun belirli evrelerinde istemsizce oluşan görüntüler, düşünceler, duygular ve hisler dizisidir. Özellikle felsefi ve dini bilimsel araştırmalara rağmen rüyaların içeriği ve amacı kesin olarak anlaşılamamıştır. Rüyaları inceleyen bilim dalına oneiroloji denilmektedir.
Bir rüyanın uzunluğu birkaç saniye olabildiği gibi 30 dakikaya kadar ulaşabilmektedir. Uyku, uyku evreleri denilen birkaç bölümden oluşur. Uykunun rüya görülen evresine REM (Rapid Eye Movement) - HGH (Hızlı Göz Hareketi) denir. Bu evrede gözler hızlı hızlı hareket etemesinden dolayı bu isimi almıştır ve bu evrede uyanan insanların rüyalarını hatırlamaları daha olasıdır. Uykunun diğer evrelerinde de rüya görülebilir fakat diğer evrelerde görülen rüyalar daha zayıf ve daha az hatırlanabilirdir. Normal bir insan bir gecede üç ile beş adet arasında rüya görebilir. Bu adet yediye kadar çıkabilir ama maalesef rüyaların birçoğu hemen unutulur. Rüyalar gece ilerledikçe uzun sürme eğilimindedir. Çoğu rüya sekiz saatlik bir gecede uykunun iki saatlik REM evresinde meydana gelir.
Çağımızda rüyalar bilinçaltımızla ilişkilendirilmiştir. Normal, sıradan, tuhaf ve aşırı gerçek üstü şeklinde değişkenlik gösterirler. Rüyalar heyecan verici, korkutucu, melankolik, büyülü, maceralı veya cinsel bir doğaya sahip olabilir. Rüyalardaki olaylar genelde kontrol dışıdır. Bazen rüyalar kişiye yaratıcı bir düşünce veya ilham verebilir.
Rüyaların anlamı hakkındaki görüşler zamana ve kültürlere bağlı olarak değişiklik göstermektedir. Tarihte rüyalarla ilgili ilk kayıtlar yaklaşık 5000 yıl öncesine aittir, bunlar Mezopotamya'da kil tabletler üzerine yazılmıştır. Yunan ve Roma dönemlerinde insanlar rüyaların tanrılardan veya ölülerden gelen ve geleceğe dair mesajlar içerdiklerine inanıyorladı.
Psikanaliz disiplinini geliştiren Sigmund Freud 1900'lü yılların başlarında rüya teorileri ve yorumları hakkında bir kitap yazdı. Bu kitabında rüyaları, obsesyon, bastırılmış çocukluk anıları, derin arzu ve korkuların tezahürleri olarak açıkladı. Freud rüyaları yorumlamak için psikolojik bir teknik gelistirdi ve rüyalarımızda görünen motifler ve sembolleri anlamak için bir seri kılavuz tasarladı.
Dinamik Psikiyatride Rüya
Dinamik psikiyatri duygusal süreçler, kökenleri ve altında yatan zihinsel mekanizmaları konu alır. Gözlemlenebilir belirtiler ve davranışsal olaylardan ziyade altta yatan psikodinamik süreçleri inceler ve bu özelliği ile açıklayıcı psikiyatrinin tam tersidir.
Freud Bakış Açısı
19.yüzyılın sonlarında psikoterapist Freud rüyaların içeriğinin bilinçsiz isteklerin yerine getirlmesi ile belirlendiği şeklinde bir teori geliştirdi. Freud rüyaları "Bilinçsizliğe Uzanan Kraliyet Yolu" olarak adlandırdı. Rüyaların içeriğinin rüyayı görenin bilinçaltını yansıttığını teorize etti. Bilinçdışı arzuların genellinke erken dönem çocukluk anıları ve deneyimleri ile ilgili olduğunu savundu. Freud'un teorisi rüyaları açık ve gizli içeriğe sahip olması ile açıklar. Açık içerik yüzeysel ve anlamsız ise gizli içerik derin bilinçdışı istekler veya fantaziler ile ilgilidir. Açık içerik genellikle gizli içeriği maskeler veya gizler.
Freud çalışmalarının ilk yıllarında, gizli rüya içeriğinin büyük çoğunluğunun cinsel içerikli olduğunu savundu, fakat daha sonra bu kategorik düşüncesinden uzaklaştı. Haz ilkesinin ötesinde travma ve saldırganlığın rüyaların içeriğini nasıl etkileyeceğini düşündü.
Jung Bakış Açısı
İsveç'li psikiyatrist ve psikoterapist olan Carl Jung, Freud'un teorilerinin birçoğunu reddetti. Jung, Freud'un rüya içeriği rüyayı görenin bilinçsiz arzuları ile ilgilidir düşüncesini genişletti. Rüyaları, görenler için mesajlar olarak tanımladı ve rüya görenlerin kendi iyilikleri için bu mesajlara dikkat etmesi gerektiğini savundu. Rüyaların, duygusal veya dini problemler ve korkuları açığa çıkaracağına inandı.
Jung, tekrar eden rüyaların bir sorunu işaret ettiğine dikkat çekti. Bu rüyalardaki birçok sembol ve görüntünün her rüyada geri döndüğüne inanıyordu. Ayrıca gün boyunca oluşan anılarında rüyalarda bir rol oynadığını düşünmekteydi.
Fritz Perls Bakış Açısı
Psikiyatrist ve psikoterapist Fritz Perls, rüyaları Gestalt terapisinin bütünsel doğasının bir parçası olarak ortaya koydu. Rüyaların, benliğin bastırılmış, göz ardı edilmiş veya reddedilmiş bölümleri olarak görüldüğünü düşündü. Rüyada görülen her bir insanın rüyayı görenin bir yönünü temsil ettiğini savundu ve bunu "Rüyalara Subjektif Yaklaşım" olarak adlandırdı. Perls bu bakış açısını genişletti ve rüyalarda görülen nesnelerinde rüyayı görenin bir yönünü temsil ettiğini söyledi. Bu nedenle rüyada görülen nesnelerin, rüyayı görenin kişiliği ile örtüşen karakteristiklerine farkındalık getirmek için rüyasında gördüğü nesne olmasını hayal etmesi istenebilir.
Nörobiyolojide Rüya
Beyin aktivitesini gösteren elektroensefalogram (EEG) ile ölçülen veriler, rüyaların en çok uykunun REM evresi ile ilişkili olduğunu göstermektedir. Ortalama bir insan ömrü boyunca yaklaşık altı yılını rüya görerek geçiriyor. Buda bir gece boyunca oratalama iki saate denk gelmektedir. Çoğu rüya ortalama beş ile yirmi dakika sürmektedir. Rüyaların zihin ve beden için amacı, beyinin bir bölümünden mi yoksa bir çok bölümünden mi kontrol edildiği bilinmemektedir.
REM uykusu sırasında, nörotransmitter norepinefrin, serotonin ve histamin salınımı tamamen bastırılır.
Birçok rüya sırasında rüyayı gören, rüyanın ne kadar saçma ya da eksantrik olduğunun farkında değildir. Bunun nedeni rüya sırasında beyinin mantık ve planlamadan sorumlu olan prefrontal korteks bölgesindeki aktivite azalması olabilir. Bu durum rüyayı görenin neler olacağını düşünmeden rüya ile daha aktif bir etkileşimde bulunmasına izin verir.
Denekler, REM uyku evresi sürelerini tamamlayıp rüyalarını unutmadan uyandırıldıklarında, rüyalarının sürelerini isabetli bir şekilde bilmişlerdir. Bazı araştırmacılar zaman genişlemesinin rüyalar içinede meydana gelmediği konusunda spekülasyonlar ortaya atmıştırlar. REM uyku evresi ve rüya deneyimi arasındaki bu yakın ilişki rüyanın doğasını açıklayan raporların ilk serisinin temelini oluşturdu: arada bir oluşan bir fenomenden ziyade gecelik düzenli olarak oluşan bir olgudur ve her insanda uyku süresi boyunca yakalaşık her 60-90 dakikada öngörülerbilir şekilde meydana gelen yüksek frekanslı aktivitelerle meydana gelir.
REM uyku evreleri ve rüyalar gece boyunca aşamalı olarak artan sürerlerle birbirlerinie eşlik ederler. İlk evre en kısa olanıdır ve yaklaşık olarak 10-12 dakika sürer. İkinci ve üçüncü evreler 15-20 dakikaya kadar sürebilmektedir. Rüyalar, uykuyu kesintiye uğratan anlık uyarılmara rağmen birkaç farklı bölüm olarak deneyimlenebilir fakat gecenin sonunda 15 dakikaya kadar sürebilmektedir. Denekler tarafından bildirilen rüyaların %50'si ilk REM uyku evresinin bitmesinden hemen önce uyandırılanlar tarafındandır. Uyandırmalar son REM uyku evresinde yapıldığında bu oran %99'a çıkmaktadır. Rüyaları hatırlama kabiliyetindeki artışın; renkler, duygular ve rüya görüntülerindeki canlılığın gece boyunca yoğunlaşması ile ilgili olduğu görünüyor.
Hayvanlarda Rüya
İnsanlarda olduğu gibi REM uykusu ve rüya görme yeteneği birçok hayvanda da bulunmaktadır. Bilimsel araştırmalar tüm memelilerin REM deneyimi yaşadığını göstermektedir. REM aralığı türler arasında değişiklik gösterebilmektedir. Yunuslar en kısa REM aralığını deneyimlerken, insanlar orta aralıkta REM desenlerine sahiptirler.
Memeliler üzerinde yapılan çalışmalar maymunlar, köpekler, kediler, fareler, filler ve sıçanların rüya gördüğünü ortaya koymuştur. Kuşların ve sürüngenlerin de rüya gördüğüne dair işaretler de bulunmkatadır. Rüyalar ve uyku iç içedir. Hayvanlarda rüyanın fonksiyonu ile ilgili bilimsel araştırmalar tartışmalıdır; ancak, yaşayan organizmalarda uykunun fonksiyonu giderek daha netleşmektedir. Örneğin, fare ve diğer hayvanlar üzerinde yapılan deneylerde, uyku eskikliği, fizyolojik işlevlerin bozulmasına ve doku hasarına sebep olmuştur.
Bazı bilim adamların insanların diğer amniyotlarla aynı sebepten dolayı rüya gördüğünü savunmaktalardır. Darwinci bir bakış açısı ile bakarsak rüyalar bazı biyolojik gereksinimleri yerine getirmeli, doğal seleksiyon için bazı yararlar sağlamalı veya en azından uyumluluk üzerine negatif bir etkisi olmamalı. 2000 yılında Finlandiya Turku Üniversitesi'nde profesör olan Antti Revonsuo, yüzyıllar önce rüyaların tehlikeyi tanıma ve önlemek için bir simulasyon olduğunu iddia etti. Bu sebepten dolayı bu teori "Tehtid Simulasyon Teorisi" olarak anılmıştır.